Yalova’da düzenlenen ‘Deniz Astsubay Okullarının Kuruluşunun 133’üncü Yıl Dönümü Töreni’ne katılan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu Komutanımızın geçen hafta yaptığı açıklama aman ha gözden kaçmasın.
Ercüment Komutan, Atatürk sonrası dönemimizde bir komutanımızın ilk defa ağzından duyduğumuz, çok önemli ifadeler kullandı.
Biliyorum gündemde siyaset var, biliyorum yerel seçim çalışmaları hummalı bir şekilde devam ediyor.
Bu konuları da es geçmemeliyiz, okuyucularımız elbette bizden o konulardaki gelişmeleri de yazmamızı ve toplumu aydınlatmamızı istiyor, bunu da anlayabiliyorum ama Erüment Tatlıoğlu Komutanımızın açıklamaları da es geçilecek gibi değil ki…
Zira bir kuvvet komutanı ilk defa Karadeniz’de NATO’yu ve Amerika Birleşik Devletleri’ni istemediğimizi yüksek sesle ifade etti.
Önemli hem de çok önemli.
Karadeniz’e Amerika girmesin, Karadeniz ABD bataklığı olmasın…
Bu ilke Türkiye’nin güçlü bir şekilde hayata geçireceği bir ilke haline dönüşmüş durumda.
Türkiye biliyorsunuz İsmet İnönü’nün 1947’de ABD ile imzaladığı Marshall Anlaşması neticesinde ülkemizin güvenliğini tamamen Amerika Birleşik Devletleri’nin insafına bırakmıştı.
Ne kadar acı…
Kocaman kocaman milli üretim tesislerimiz yok edildi bu süreçte…
Nerede ise her kurumda ABD’den gelen temsilciler vardı ülkemizde… Nüfus Müdürlüklerinde bile ABD’nin temsilcileri görev yapıyordu.
İstihbaratımız tamamen ABD tarafından yönetiliyordu.
Bu rahmetli Ecevit ile Erbakan’ın birlikte kurduğu hükümet dönemine kadar devam etti.
Halkımız pamuktan, basmadan nefret ettiriliyor, petrol mamulü, yapay polyester kumaşlar özendiriliyor, üretim yok ediliyor, ithalat ülkemizde artırılıyordu. Polyester elbiseler popüler hale gelsin diye türküler yakılıyordu.
Süt tozuna ülkemiz mecbur bırakılıyordu.
Sanayi ve üretim yok ediliyor, teknoloji, AR-GE tamamen yok ediliyor ve ülkemiz tamamen ABD’ye, Batı’ya teslim ediliyordu.
O günlerden bu günlere geldik.
Ey Amerika seni Karadeniz’de istemiyoruz, diye yüksek sesle diyebiliyoruz.
İlk defa bir komutanımız çıkıyor ve Karadeniz’in güvenliğini Türkiye’nin sağlayabileceğini, ABD’nin girdiği her yeri bataklığa dönüştürdüğünü ifade ederek, Karadeniz’de ABD ve NATO’yu istemediğimizi söylüyor.
Değerli, kıymetli…
Hafife alınamayacak açıklamalar bunlar.
Türkiye bağımsız bir ülke, Türkiye bağımsız bir şekilde sınırlarını da denizlerini de koruyabilir.
Koruyacaktır da…
Buraya Tatlıoğlu Komutanımızın şu açıklamalarını, tarihe bir not babında almak istiyorum:
“2008 senesinde Gürcistan ve Rusya ile başlayan gerilimler, Güney Osetya-Kuzey Osetya problemleri, Abhazya’nın aynı şekilde problemleri, 2014 yılında Kırım’ın işgal edilmesi, 2018 Kerç Boğazı, 2022 yılında başlayan Ukrayna-Rusya savaşı, Karadeniz’deki jeopolitik mücadelede yeni bir dönem başlattı. Bildiğiniz gibi NATO Karadeniz’de bazı tedbirler almaya çalışıyor. Ancak Karadeniz’de bu tedbirleri biz kendimiz alacağımızı ifade edip NATO’yu veya Amerika’yı Karadeniz’de istemediğimizi beyan ediyoruz. Son dönemde medyadan mutlaka takip etmişsinizdir. Ukrayna-Rusya savaşından dolayı 400’ün üzerinde Karadeniz’e dökülen mayın var. Bu mayınlardan 17 tanesi sahillerimize geldi. 2 tanesini tespit edemedik. 1 tanesi Kastamonu Cide’de, diğeri de Karadeniz Ereğli Liman girişinde patladı. Bu mayınlar çok tehlikeli. Karadeniz’de bu mayınlarla mücadele ediyoruz. İki anlamda çok tehlikeli, 1’incisi az önce ifade ettiğim gibi o bölgede TPAO’nun çalışan gemileri var. Onlara çarpması durumunda o sondaj gemilerinde çalışan arkadaşlarımız ve aşağıda açık durumda bulunan doğal gazı kaybetmiş oluruz. Dolayısıyla Karadeniz’de çok ciddi bir mücadele içerisindeyiz. Aynı zamanda biliyorsunuz Karadeniz’de ‘Tahıl Koridoru’nun güvenliğini biz sağlıyoruz. Her ne kadar tahıl koridoru 2023’te kapanmış olsa da tekrar açılması için girişimler devam ediyor ve bu tahıl koridorundaki bütün gemi geçişlerini ve Karadeniz’deki bütün bu mayın gibi tehlikeleri Deniz Kuvvetlerimiz olarak bertaraf ediyoruz. Amacımız şu, Montrö’ye uyulsun. Karadeniz’de biz bütün güvenliği sağladık. Biz Türkiye olarak Karadeniz’de bütün güvenliği sağlarız. Karadeniz’i bir Orta Doğu’ya çevirmesinler. Dolayısıyla Karadeniz’e herhangi bir ülkenin veya NATO’nun girmesini istemiyoruz”
Neticede, Türkiye Karadeniz’in ne olduğunu, burada sorunlar varsa da bunların farkında olduğunu ifade ediyor.
NATO buraya girmesin, ABD buraya girmesin… Biz bu bölgede NATO’yu ve ABD’yi istemiyoruz.
Eğer illa atılacak bir adım varsa, Türkiye’ye destek versinler ve Türkiye bu bölgede her türlü adımı atabilecek kudrettedir, atılacak adımları Türkiye atsın.
Biz ABD’ye nasıl güvenelim?
Hiçbir Türk vatandaşı ABD’ye güvenmez de zaten…
Daha da ileri gidelim, bu ülkenin vatandaşları ABD’yi düşman olarak görüyor, bunun herkes tarafından bilinmesinde de bir beis görmüyoruz.
Suriye’de terör örgütü ile alenen iş tutan, Türkiye’nin sınırlarına kasteden terör örgütüne silahlar veren, Gazze’de bebek katleden İsrail’e uçak, silah ve asker desteği sağlayan ve bebek katlettiren, Irak’ta belki milyonlarca mazlum halkı katleden, FETÖ’nün hamiliğini yapan ABD’ye kim nasıl güvensin?
ABD’nin nasıl Yunanistan’ı göz göre göre işgal ettiğini ve her adımına üst kurduğunu yok sayabiliriz?
Türkiye bu konuları zaten görüyordu da net adımlar da atıyor artık.
ABD hiçbir açıdan Türkiye’ye dostluk yapmadı, biz ABD’den tamamen düşmanlık gördük.
Kim Türkiye’ye düşman ise onun hamisi ABD…
Böyle bir ülkenin Montrö’yü yok sayarak Karadeniz’e girmesine Türkiye nasıl müsaade etsin?
ABD bizim F-35’lerimizi vermedi…
Hem de paramızı verdiğimiz jetlere çöktü.
Haydutluk yapıyor…
Bunlar ortadayken zaten ABD’yi Karadeniz’i bırakın aslında Akdeniz’e bile katmamak gerekiyor.
Ayrıca şunu da belirtelim, Türkiye’nin Kıbrıs’a bir deniz üssü açacak olması da çok önemli.
Zaten şu ana kadar neden Türkiye bu adımları atmadı ki? İnanın bilemiyorum.
Onun için de attığımız adımlar net, net olmalı, Karadeniz’de bizim çok fazla operasyonumuz var, burada yaşanan sıkıntıları da Türkiye çözebilecek kadar kudretlidir.
Türkiye bağımsız bir ülkedir…
Ve artık diyorum ki bir an önce İncirlik’e de konu gelse de ülkemizdeki ABD askerlerinin hepsini kovmayı da hayata geçirsek…
Bunu da yapmalıyız…
Sizce de öyle değil mi?
